Ortadoğu’dan Avrupa’ya fırtınalı bir hayat yaşan Zeid’in öyküsü sanatsal olduğu kadar bir açıdan siyasi tarih dersi veriyor.
İstanbul Modern, 2017’de Zeid adına bir retrospektif sergi açmıştı…
Zeid’in eserleri ölümünün ardından Münih’te Haus Der Kunst, Abu Dabi’de Sharhjah Bienali, Berlin’de Sursock Müzesi’nde sergilendi.
Fakat belki de en önemlisi 2017’de Londra’da Tate Modern’de retrospektif bir solo sergiyle anılmasıydı.
1920’lerde İtalyan mimar Giulio Mongeri tarafından tasarlanan erken Cumhuriyet modernleşmesini yansıtan Şişli'deki köşkteki güncel sergisiyse 2017’deki tarihli İstanbul Modern sergisine göre yer darlığı sebebiyle daha mütevazi…
Fakat Bozlu Art Project’teki bu sergi, Zeid’in kompakt bir özetini sunuyor.
Bu aslında 1901 İstanbul doğumlu Fahrelnissa’nın, Sanayi-i Nefise Mektebi’nde (günümüzde Mimar Sinan Üniversitesi) resim eğitimi almış bir Osmanlı paşasının kızının hayat mücadelesi, sanat kariyeri ve dönemin güncel siyasetiyle ilişkisinin hikayesi…
Fahrelnissa ikinci evliliğini 1934’te Iraklı Emir Zeid ile yaptı ve prenses unvanı aldı.
Çünkü Emir Zeid sıradan biri değil…
Modern Irak’ın ilk kralı Faysal’ın kardeşi…
Yani İngilizlerin 1. Dünya Savaşı’ndan sonra Osmanlılardan kopardığı Bağdat vilayetinde 1920’de kurdukları suni ve geçmişi olmayan Irak devletinin tahtına oturttukları Haşimi hanedanının bir üyesi…
Mekke Şerifi Hüseyin, savaş sırasında dönemin İngiliz Hükümeti ile yaptığı gizli anlaşmada Osmanlı’ya karşı ayaklanma sözü karşılığında bağımsız bir Arap devleti sözü almıştı.
Sonuçta Osmanlı’dan koparılan topraklarda 3 Arap devleti doğuverdi.
Şerif Hüseyin’e Arabistan’da Hicaz Krallığı, oğullarından Abdullah’a Ürdün Krallığı, Faysal’a da Irak Krallığı düştü.
Faysal, kardeşi Emir Zeid’i çeşitli diplomatik görevlere atadı.
Fahrelnissa, Emir Zeid ile Irak’ın Ankara Büyükelçisi olarak görev yaptığı günlerde 1934 yılında evlendi.
Emir Zeid, eşi Fahrelnisa ile beraber 1 yıl Ankara’da yaşadıktan sonra Berlin’e gitti.
Resim kariyerini burada sürdürdü. Adolf Hitler’in 1939’da Avusturya’yı işgal etmesiyle Zeid çifti Irak’a döndü.
Fakat Fahrelnissa Bağdat’ta yaşadığı sürece İstanbul’a, Paris’e ve Budapeşte’ye seyahatler yaptı, buralarda sanat çevreleriyle temasını sürdürdü.
Ankara’da Atatürk’ün ulusçuluk politikalarından ilham alan, aralarında Abidin Dino, Nurullah Berk, Cemal Tollu gibi ressamların bulunduğu D-grubu sanatçılarının arasına katıldı.
Avrupa’daki sanat eğilimlerini Türk çağdaş resmiyle harmanlayarak modernist bir arayışa girdi.
1943 tarihli Üçüncü Mevki Yolcuları adlı resmi, bu çabanın bir ürünüydü.
Londra ve Paris Yılları II. Dünya Savaşı’nın bitişinde Emir Zeid’in Londra’ya Büyükelçi atanmasıyla Fahrelnissa’nın hayatında yeni bir sayfa açıldı.
Prenses büyükelçilik rezidansının bir odasını sanat atölyesine çevirdiği gibi 1946 yılından itibaren Paris’te kiraladığı stüdyo kanalıyla Paris çevreleriyle ilişki kurmaya başladı.
20. Yüzyılın başında Paris’te faaliyet gösteren sanatçıları kapsayan Nouvelle Ecole de Paris’in bir anlamda üyesi oldu.
Fahrelnissa Paris’te soyut resimlere yöneldi.
Paris çevrelerine kendini kabul ettirmesi de bu resimlerle oldu.
Bu çalışmalar Soyuta Karşı Savaş ve Loch Lomond resimleriyle cisimleşti.
Zeid’in kariyeri dolu dizgin sürdü, Paris’te önemli galerilerle çalıştı.
Londra’daki ICA (Çağdaş Sanatlar Enstitüsü), 1954’de Zeid adına solo bir sergi açtı.
Her şey gerçek olamayacak kadar iyi giderken, tarihin parladığı bir an geldi.
14 Temmuz 1958’de Faysal ailesi, Irak’taki Hür Subaylar darbesi ile devrildi.
İngiltere himayesindeki Haşimi monarşisine son verildi.
Emir Zeid’in tahttaki yeğeni Kral II. Faysal, onun amcası Prens Abdulillah, Başbakan Nuri Sait Paşa ve kraliyet ailesinin neredeyse tamamı katledildi.
Vahşetin fotoğrafları ve mahdumların cesetleri Irak basınında ibreti alem olsun diye sansürsüzce yayınlandı.
Emir Zeid, bu katliamdan kurtuldu. Çünkü 1945’ten beri sürdürdüğü Londra Büyükelçiliği görevi nedeniyle İngiltere’deydi.
Fakat Zeid’e Londra Büyükelçiliğini terk etmesi için 24 saat verildi.
Bu diplomatik kariyerinin sonu anlamına geliyordu. Her şey bitmişti.
Bu aynı zamanda Fahrelnissa’nın prenses unvanını kaybetmesi ve Londra’daki sanat kariyerinin bitişi anlamına da geliyordu.
Aynı zamanda iktisadi bir çöküşün de başlangıcıydı.
57 yaşına kadar içinde kançılarya, kâhya, şoför gibi unsurların olduğu bir ömür süren Zeid, darbeden sonra Londra’da bir apartman katına geçti.
Ömründe ilk kez mutfağa girerek yemek yaptı.
Resme figüratif unsurlarla başlayan, Paris’te ise soyut çalışmalara yönelen Fahrelnissa, 1960’ların ortasında eşi ile taşındığı Paris’te tekrar figüratif çalışmalara döndü.
Eşinin Irak’ta yok edilen ailesinin portre resimlerini yaptı.
57 yaşında ilk kez yemek yapan Fahrelnisa, çiğ tavuk kemikleriyle daha önce karşılaşmamıştı.
Şaşkınlığından bu kemikleri yenice merak saldığı heykel çalışmalarında kullanmaya başladı.
Bu tarza paleokrystalos ismini verdi.
1975’de eşinin ölümünden sonra Paris’ten oğlunun yanına Ürdün’e taşındı.
Ankara’dan Bağdat’a Berlin’den Londra’ya Paris’ten Amman’a fırtınalı ve sonunda yüksekten düştüğü bir ömür süren Fahrelnissa’nın sergisini gezerken şunu düşündüm:
Böylesine gusto sahibi bir insan bu denli yüksek finansal kaynakları kaybetip sosyo-ekonomik statüsünde bu denli sert bir düşüş yaşayınca ne hisseder?
Bu sorunun cevabı 1980 yılında yaptığı bir otoportrede gizli…
Belli ki Zeid, fakirleştiği yaşlılık yıllarında anılarına sarılarak yaşadı.
79 yaşındayken yaptığı fakat kendini genç bir kadın olarak gösteren Geçmişten Biri, geçmişe yönelik özlemine işaret ediyor.
Stanley Kubrick’in yönettiği, 1700’lerin ikinci yarısında Birleşik Krallık’ta yaşayan iflah olmaz bir pragmatisti konu alan Barry Lyndon filmi, hayatta her daim kol saati gibi taşınması gereken şu sözlerle sona erer:
“Kral III. George’un döneminde yaşayan ve (statü için) mücadele eden tüm insanlar, iyi ya da kötü, yakışıklı ya da çirkin, zengin ya da fakir, artık hepsi eşitler.”
Nedeni basit, çünkü öldüler.
Fahrelnissa Prenses ve eşi Emir Zeid, artık çağdaşlarıyla eşit.
Fakat oğlu Raad Zeid, çağdaşlarına göre en azından ekonomik açıdan “biraz daha eşit”.
Nedeni annesinin tabloları…
Fahrelnissa prensesin 85 yaşındaki oğlu Raad, annesinin bir eserini 2013 yılında 2 milyon 741 bin dolara, bir başka eserini 2020’de 250 bin Sterlin’e sattı.
İngiliz iktisatçı John Keynes, 1923’te kendisinden uzun vadeli bir kapitalist ekonomi tahmini yapması istendiğinde, “uzun vadede bildiğim tek şey hepimizin öleceği” demişti.
Herhalde yanılmış. 2021 yılında Nişantaşı’nın göbeğinde sergisi hala ilgi gören, Tate Modern tarafından 20. Yüzyılın en önemli kadın sanatçılarından biri kategorisine konan Fahrelnissa Prenses doğumunun 120. yılında hiç de ölmüş gibi değildi.