Kamala’nın Danışmanı

148 yıllık ABD Cumhuriyeti’nin hem ilk kadın başkanı hem ilk siyahi kadın başkanı ufukta hayal meyal görünüyor. Görüntünün netliğini bozan şey, Trump’ın yapışkan saç spreyiyle geriye taradığı abuk saç modeli.

İlkler özeldir. Asla unutulmaz. 2005’te ABD’nin ilk kadın dışişleri bakanı da yine bir siyahi olmuştu. Prof. Dr. Condoleezza Rice’ın sicili pek parlak değildi, BM’ye yaptığı yalan dolan beyanlarla Irak savaşının yolunu yaptı ama işte ilkti.

Geldik 2024’e… Geçen hafta ringden çekilen Biden, yerini Stanford’da ekonomi profesörü Jamaikalı bir baba ile Hintli biyolog bir annenin kızına bıraktı.

efe-kamala-biden.jpeg

Bunlar ABD için önemli eşikler. Bu siyahi meselesi yüzünden 1861’de iç savaş başladı. Az buz değil 750 bin kişi öldü. Aynı ırkçı dalga 1968’de Dr. Martin Luther King’i öldürdü. Siyahilerin beyazlarla aynı lokantada oturup yemek yiyebilmeleri, aynı okula gidebilmeleri ancak 1964’teki medeni haklar yasasıyla mümkün olabildi. ABD’de ırkçılığın toplumsal kökenleri çok derin. Bu konuyu 7 Mayıs 2023’te Cüneyt Özdemir’in CNNTÜRK’teki programında detaylı olarak anlatmıştım. Meraklısı için internette kaydı var.

Burayı Türkiye gibi düşünmemek gerekir. Türkiye’de bir dönem Kürtlere yapılanların veya Varlık Vergisi, 6-7 Eylül gibi olayların sorumlusu devlet ve galeyana gelen birkaç bin çapulcuydu. Toplumsal bir damar yoktu.

Biden’ın başkan yardımcısı Kamala Harris şimdi spotların altında. 3,5 yıllık başkan yardımcılığı dönemi pek parlak değildi.

Biden karizmatik bir başkan olmaktan çok uzaktı. Şartlar müsaitti.

Kamala buna rağmen kendi yıldızını parlatamadı. Öne çıkıp kitlesel bir aşinalık sağlayamadı.

Trump’ın ekibiyse bütün seçim planını Biden’a göre yapmıştı. Biden’ın bunama belirtileriyle dalga geçilecek, oğlu Hunter’ın ticari ilişkileri ve yolsuzluk suçlamaları meze yapılacaktı.

Şimdi Trump’ın ekibine sil baştan bir Kamala stratejisi hazırlama işi çıktı.

Kamala bu yarışa Trump’tan daha hazır. Sebebi basit. Kadın, er ya da geç bunun geleceğini biliyordu. 2019’da kısa süren başkan adaylığı kampanyasından beri bu anı bekliyordu.

Amerikan seçimlerine giderken dış politika meselesiyle ilgilenmeyen tek bir kesim vardır. O da Amerikan halkıdır. Amerikalılar oy verirken bu konulara hiç bakmazlar. NATO’dur, AB’dir, ASEAN’dır umurlarında değildir. Sorsanız bırakın Türkiye’nin yerini, haritada Orta Doğu’nun yerini gösteremezler. Amerikan halkı harici bütün dünya ise Amerikan seçim sürecinde tek bir şeye bakar. O da dış politikadır. Bu, 1948 seçimlerinden beri böyledir. Çünkü o tarihten beri Amerikan dış politikası, bu gezegendeki herkes için bağlayıcıdır.

Kamala’nın bugüne kadar dış politikada pek söz hakkı olmadı. En büyük deneyimi 2022’de Münih Güvenlik Konferansı’nda Biden’ın yerine geçmesiydi. Bu deneyim, onun dış politika stajıydı. Başkan yardımcılığında genelde iç politikayla ilgilendi. Gazze ile Ukrayna savaşları, NATO, Çin’le mücadele, Orta Doğu meseleleri Biden’a kaldı. Yine de elimizde bazı veriler var. Kamala’nın dış politika emareleri aşağı yukarı şöyle:

  • İsrail lobi kuruluşu Aipac’in toplantılarında konuşmalar yaptı, İsrail’in yanında olduğunu açıkça söyledi. Kocası Doug bir Yahudi.
  • Trump’ın İran’la nükleer anlaşmayı iptal etmesini “pervasızlık” olarak yorumladı.
  • Mahsa Amini’nin İran’da ahlak polisi gözetiminde öldürülmesini sertçe kınadı.
  • Trump yönetiminin İran generali Kasım Süleymani’yi öldürmesine karşı çıktı.
  • Beşer Esad’ın savaş suçlusu olduğunu, halkını “hamam böceği” gibi öldürdüğünü söyledi.
  • Türkiye’nin Kuzey Suriye’deki operasyonları öncesi Trump’ın Amerikan askerlerini bölgeden çekip Türkiye’nin işini kolaylaştırmasını eleştirdi. PKK/PYD’ye destek verilmesi gerektiğini söyledi.
  • Sözde Ermeni soykırımının anılmasını öngören yasa tasarısını destekledi.
  • Suudi Arabistan, Hindistan ve Türkiye’ye karşı genelde sert görüşleri oldu.
  • Zelenski’yle 6 kez bir araya geldi. Ukrayna’ya desteğini vurguladı.
  • Putin’e karşı ağır konuştu. Navalny’yi Putin’in öldürdüğünü söyledi. Ukrayna’da yaşananları insanlığa karşı işlenen suçlar kapsamına soktu.
  • Hep sıkı bir NATO’cu oldu. Trump’ın NATO’dan çıkabiliriz söylemlerini yerden yere vurdu.
  • Çin’e karşı Pasifik’teki ittifaklarını güçlendirmeyi önemsedi.

Kısadan hisse ortada çok bilinmeyenli bir denklem yok. Kamala’nın Türkiye ile pek seviştiği söylenemez. Seçilirse Biden’ın dış politika hedeflerine devam edecek.

Kamala hukuk okudu. Kariyerini savcı olarak geçirdi. Dış politika deneyimi az. Bu da onu dış politikada danışmanlarına bağımlı kılıyor. Yani Kamala’nın politikalarını anlamak için danışmanlarının kim olduğu önemli.

Kamala’nın ulusal güvenlik danışmanı Türkiye’yi çok yakından tanıyan bir isim. Philip Gordon, 2008’de Türk siyaset bilimci Ömer Taşpınar’la Türkiye’nin Batı için önemini analiz ettiği bir kitap yazdı. Türkiye'yi Kazanmak: Türkiye Batı için Neden Vazgeçilmez ismiyle dilimize çevrilen bu kitapta Kürt açılımı, Ermenistan ile normalleşme süreçlerini “önceden” okumak mümkündü. Kitap aslında Obama hükümetinin Türkiye vizyonunu yansıtıyordu. En azından papaz olunmadan önceki, yani 2008-2012 arası ilk dönemi…

kamala-harris-ve-philip-gordon.jpeg

Kitapta şöyle deniyordu: Türklerin kendi gelecekleri için en iyi yerin Batı dünyası olduğuna ikna edilmesi ve kaybedilmemesi gerekli. Gordon ve Taşpınar’a göre Türkiye’nin Batılı eğilimi korunmalıydı. ABD ve Avrupa, Türkiye ile yaşadıkları yabancılaşmayı önlemeliydi. Gün oldu harman oldu. Philip Gordon, Obama’nın Türkiye’den de sorumlu danışmanı oldu.

Trump 1, Biden 1 dönemi tamamladı. Kurt kocayınca öteki kurdun maskarası oldu. Bahsettiğim kitabın üzerinden 16 yıl geçti. Artık ABD’nin Türkiye’yi kazanma gibi bir derdi kalmadı. Yani o kitap kadük oldu. ABD, Türkiye’ye hiç ihtiyacı olmadığını her adımında vurguluyor. AB’ye bakıyoruz; Türkiye’nin yalnızca mülteci meselesindeki partnerliğine değer veriyor. Üyelik, vize serbestisi, Gümrük Birliği revizyonu gibi beklentilerimiz umurlarında değil. Yazıyı Philip Gordon’ın güncel bir görüşüyle bitirelim: Türkiye’yi ABD’nin müttefiki olarak tanımlamak gittikçe zorlaşıyor.