İş hayatı uzun bir maraton. Reel sektör çetrefilli. Türk ekonomisi istikrarsız. Dalgalarda gemiyi yüzdürmek zor. Başaranlarsa çoğu zaman hayatı ıskalıyor. Para kazanmaktan zevklerin incelmesine vakit kalmıyor. Derken ömrün sonu geliveriyor. Sefa sürmek sonraki nesle kalıyor.
İshak Alaton hep çalıştı. Kızı Leyla, çağdaş sanat koleksiyonu yapıyor.
Vehbi Koç hep çalıştı. Torunu Ömer, vegan fine dining restoranı açıyor.
Hacı Ömer Sabancı hep çalıştı. Küçük torunu Hacı; Burning Man, Coachella festivallerine gidiyor.
Mustafa Taviloğlu, nam-ı diğer Mudo bu akıma aykırı bir mor inek. Kurucu kuşaktan. Buna rağmen hobileri var. Ülkedeki ilk baskılı tişörtleri o sattı. 70’lerde sokaklar kanlıydı. Ekonomi çökmüştü. Demirel’e göre Türkiye 70 sente muhtaçtı. Ama Taviloğlu değildi. O yıllarda koleksiyonerliğe başladı.
Aslında muhafazakâr bir ailenin oğluydu. Sanatla alakası yoktu. Eşi Lüset’in bir akrabasının Paris’te sanat galerisi vardı. Paris tatillerinde bu galeriye gide gele sanata ilgisi oluştu.
10 yılda 1000 eser topladı. Odağı Türk ressamlardı. İlk resimleri Fikret Mualla, Cihat Burak, Orhan Peker, Ömer Uluç, Komet, Burhan Uygur, Neşe Erdok’a aitti. Nasıl başladıysa öyle gitti. Koleksiyon Türk ağırlıklı devam etti. Uluslararası boyutu zayıf kaldı.
Gün oldu harman oldu. Yıllar akıp gitti. Taviloğlu 81’ine geldi. Bugün elinde 2412 eser var. Türk resminin geniş bir özeti. İstanbul’da 7 farklı noktada sergileniyor. En geniş seçki Karaköy Resim Heykel’de.
Osman Hamdi’nin genç kızları, Mehmet Güleryüz’ün kırmızı arabası, Ömer Uluç’un kadını, Burhan Doğançay’ın lacivert kurdelesi bir koleksiyon için risksiz ama zevkli seçimlerdi. Kim Jong Un’un ablak suratlı portresi eğlenceliydi.
Alaettin Aksoy’un meşhur 3 ressam tablosunda kendisi, Mehmet Güleryüz ve Komet bir bisikletin tepesindelerdi. Hava puslu, yüz ifadeleri gergindi. Ömürleri de işte böyle tekinsizdi. Yarınları belli değildi.Semiha Berksoy’un nü kadın figürünü başımla selamladım. Biraz ileride favori resmim duruyordu. Bir Amerikan F-16’sı önünde takım elbiseli bir erkek, gece elbisesi giymiş bir kadının elinden tutuyordu.
Bu kadar şık bir çiftin bir savaş uçağının önünde ne işi olabilirdi? Bu birinci absürtlüktü. Ondan daha abuk olanı, bu kadının tasmasını tuttuğu pandaydı. Panda bu işi pek garipsememişti. Onur Gülfidan’ın yarattığı dünya, ilham vericiydi.
Mudo’nun Fikret Mualla’dan hoşlandığı belliydi. Mualla, 50’lerde Paris’te alkolizmden sokaklara düşmüş, resimlerini 3 paraya satmıştı. Taviloğlu’nun Mualla tablolarını Paris’ten toplaması o yüzden tesadüf değil.
Bay Mudo feraset sahibi bir koleksiyoner. 70’lerde, dönemin genç sanatçılarının resimlerini aldı. İşten güçten, çekten-senetten kafasını kaldırıp ressamlarla arkadaşlık etti. Atölye ziyaretleri yaptı. Anılar biriktirdi. Eski tüfek, kurt galerici Yahşi Baraz’dan danışmanlık aldı. Akçeli ilişkiyi yürütmek zor. Bir ara kavga edip küstüler. 2 yıl sonra barıştılar. Ticarette ve siyasette küslük olmaz. Taviloğlu bu dersi 70’lerde aldı:
“Bu dargınlık olmasaydı koleksiyonumda 100-150 tane daha eser olacaktı. Ticarette dargınlığın olmaması gerekirdi aslında. Kızmakta haklıydım ama bağımı koparmamam gerekirdi.”
Bu arada Yahşi Baraz’ın tipi, Alfred Hitchcock’a benziyor. Her neyse. Bunlar kolay işler değil. İnsanın hayatta her isteği olmuyor. Bay Mudo, Mecidiyeköy’de bir müze kurmak istedi. Hatta planları Tabanlıoğlu’na çizdirdi. Masraflar tuzlu gelince proje durdu. Koleksiyon o yüzden seyyar geziyor. Resimler normalde Mudo’nun Tuzla deposunda duruyor.
Bu gösterimler dahi kolay iş değil. Destekçiler gerekiyor. En büyük katkıyı İş Bankası veriyor. Sponsorlar arasında İBB de var THY de. İyi de iki farklı kutuptan iki destekçi nasıl olabiliyor?
Şöyle oluyor: Taviloğlu iyi bir sanatsever ama buna rağmen romantik değil. Reel politikten anlıyor. Hem sergi açılışında İmamoğlu’nu konuşturuyor. Hem de Erdoğan için balık tutuyor. Elceğizleriyle yakaladığı sarıkanat cinsi balıkları Cumhurbaşkanı’na gönderiyor. Bu müthiş video Youtube’da var. Başlığı Sarıkanatları Aldım Sağ Olasın.
Yalnız Mudo burada hata yapıyor. Çünkü sarıkanat henüz üreme çağına gelmemiş lüfere deniyor. Sanat duyarlılığı kadar deniz konusunda da hassas Bay Mudo, bundan sonra tuttuğu sarıkanatları behemehal denize geri salmalı. Hayvancıklar besilenip lüfer olunca onları tekrar tutmalı. Erdoğan’a öyle servis etmelidir. Bu şekilde hem Cumhurbaşkanı, sarıkanata göre daha yağlı olan lüferin tadını çıkaracak, hem de lüfer fukarası denizlerimiz kendine gelecektir.